Startup kültürü, evrensel tanımını vermek zor olsa da her yerde taşıdığı bazı ortak karakteristiklerle pek çok insanın kafasında benzer bir şeyi çağrıştırmaya müsait. Startup kültürüyle kasıt genellikle hiyerarşiden uzak, problem çözmeye ve inovatif düşünceye kıymet veren, açık bir iletişimi çalışanlarına sunan ve çalışanlar arasındaki kuvvetli ve açık iletişimden gücünü alan şirketler oluyor. Elbette kültürü tanımlamak, iş modelini anlamaya yetmiyor. Şimdi hep birlikte startup kültürünü, bir de içinde bulunduğumuz yüzyılın kendine has dinamikleriyle inceleyelim!
Devlerin İş Modeli
Apple’ın kurucu ortaklarından ve sağlığı el verdiği müddetçe de CEO’luk görevini üstlenmiş Steve Jobs, yaptığı bir söyleşide Apple’daki iş modelini ve insanları nasıl yönettiklerini anlatırken Apple’ın bir startup gibi organize olduğunu, hatta dünyadaki en büyük startup olduğunu, gereksiz hiyerarşiyle, bir sürü komite, kurul ya da heyetle çalışanları boğmak yerine sade bir yapıyla iş yaptığını anlatıyordu. Steve Jobs, Apple’daki sadeliğin ve hiyerarşiden uzaklığın başarılarının arkasındaki iş modeli olduğunu düşünüyordu ve bu sayede en iyilerle çalışıp en iyilerden en yüksek verimi aldıklarını ifade ediyordu.
Gerçekten de Apple’ın iş modeli anlatılırken startup kültürünün şirketin genetiğinde hala durduğunu anlamak mümkün. Apple’da işler sürekli bir üstüne hesap vererek, rapor sunarak değil, münferit takımların kendi işlerine odaklanmasıyla, işi bitirdiklerinde de şirketteki diğer takımlarla paylaşıp ortak bir planda karara varmalarıyla yürüyor. Sürekli bir “supervisor” denetiminin değil, inovasyonun, bireyselliğin ve iş etiğinin ön plana alındığı, insanların kendi verimlerini kendi kararlarıyla yükselttiği bu iş modeli, elbette sadece Apple’a has değil. Silikon Vadisi’nin devleri, yükselişlerinde belki de büyük etkisi olan startup kültürünü, devasa şirketler olduklarında da genlerinde taşıyorlar ve iş modellerini hiyerarşik kalıplara sıkıştırmak yerine, kendilerini devasa startuplar olarak tutmaya devam ediyorlar.
21. Yüzyılın İş Modeli
Facebook, Amazon, Google, Apple ya da Microsoft gibi teknoloji devlerindeki iş modeline ciddi etki etmiş startup kültürü, yavaş yavaş 21. yüzyılın karakteristiğinde de yerini alacak gibi duruyor. Dünyanın her yerinde, ülke ekonomilerindeki payları ciddi artan startuplar sayı bakımından da artıyor ve alışılageldik kurumsal yapıların yerini startupların kendilerine has iş modelleri alıyor. Startup Ranking’in paylaştığı veriye göre dünyanın en büyük ekonomisi ABD’de 2021 yılı itibariyle 99.000’in üzerinde startup şirket var. ABD’yi Hindistan, Birleşik Krallık ve Kanada gibi dünyanın majör ekonomileri takip ediyor. Hatırlamak gerekiyor ki sayılan bu ülkeler iktisadi hacimleri (GDP) açısından dünyanın en büyük 10 ekonomisi içerisinde yer alıyorlar. Kısacası dünyada startup kültürünün hızla yayılması, startupların ekonomilerdeki rolü arttıkça da hızlanacak gibi duruyor. Bu artış ise 21. yüzyılla beraber bir beklentiden çok gerçeğe dönüşmüş durumda. Startuplar git gide büyük istihdam kaynaklarına, iktisadi büyümenin ciddi araçlarına dönüşüyor ve 21. yüzyılın yeni iş modelini de hayatlarımıza sokmuş oluyor.